Paylaş
Konut Kredisi Ev Kredisi Resim Yok

Başbakan’ın Konut Kurultayı’ndaki iki cümlesi son 50 yıllık iç göç ve kentleşme tarihini özetliyordu. Bu iki cümlenin biri, yıllardır toplumu yönlendirmiş yanlış bir hükmü; diğeri de, bu hükmü düzelten kararı ifade ediyordu.


Önce yanlış hükmü Başbakan’ın ağzından nakledeyim: "Gecekondu yaparak ve vatandaşlık hakkına sığınarak bir bölgenin sahiplenilmesi vatandaşlık hakkı değildir, bu vatandaşlık hakkının ihlalidir. Bunu da böyle bilin!"
 
Mühendisliğimin ilk yıllarını, bu anlayışla umutsuz bir mücadele içinde geçirdim. Umutsuzdu, çünkü barınmanın nefes almak, karın doyurmak gibi doğal bir ihtiyaç olduğu bir türlü kabul edilemiyordu. Gecekondu bir sonuç olarak algılanmıyor, ihtiyacın karşılanma yolları aranmıyor, sonuçla uğraşılıyordu.

İlgilenmemin başlangıcını anlatayım: 60’lı yılların başlarında, gelişmeye başlayan sendikaların üyelerinin çoğu İstanbul’a yeni gelmişlerdi, gecekonduları bile yoktu. Teksif Sendikası Başkanı Bahir Ersoy ve sekreteri Yunus Kara, üyelerini konut sahibi yapma derdine düşen sendikacılardandı. Bu iki halk adamı üyelerini, bedeli 15-20 yıl içinde kira gibi ödenecek konut sahibi yapmak istediler, ben de onlara yardım ettim. Bir gün ayrıntısını yazarım, proje geliştirildi, iki-üç yıl çabalandı, gerçekleşemedi.

O yıllarda, 1961 Anayasası’nın havasıyla, ‘Sosyal konut’ arayışları vardı. İmar bakanlığı standartlar geliştiriyor, konut kredileri artırılıyordu ama, asıl ihtiyaç sahibi dar gelirli işçilerin kazandıklarıyla konut sahibi olmaları hedefi konulamıyordu.

Ne zaman sosyal konut, göç, kentleşme, kent dokusunun bozulmasından bahsedilse; hemen gecekondular, mülkiyet hakkı, Hazine arsasına tecavüz öne sürülürdü. Gecekonduya yol yapılmaması, elektrik ve su verilmemesi, bu yaklaşımın (sonucu ortadan kaldırmaktan başka bir şey düşünememenin) sonucudur. (Bugün Kürt sorununa, insan hakları, yönetim sistemi ve eşitlik tarafından bakanlara terör içinden cevap verildiği gibi.)

Bunca yıl dar gelirlinin konut sahibi olması hükümetlerin ‘programına’ yazılmıştır ama, devletin destekleyeceği konutun ne boyutu belirlenebilmiş, ne de finansmanı denkleştirilmiştir.
‘Sosyal konut’un azami alanı sınırlanacağına, asgari alanı belirlenmiş, kredi taksitleri asgari ücretin altına çok az örnekte inebilmiştir.

Son 50 yılda, dörtten fazla kanun çıkararak gecekondu gayrimeşru sayılacağına, barınma bir hak olarak kabul edilseydi, kentlerimiz bugünkü problemleriyle karşı karşıya kalmayacak ve tarihin en pahalı kentleşmelerine tanık olmayacaktık.

Barınma hak olarak kabul edilseydi, ‘Gelenler nasıl meşru konuta sahip olabilirler?’ diye sorulacaktı. Bu soru cevaplanmaya çalışıldığında da, gelenlerin sayısı ve yoksulluğu, ülkenin ve devletin kaynakları birlikte masaya konulacaktı. Bu hesapların, devletin kredi vereceği ve teşvik edeceği konut alanının 40 metrekarelere indirilmesi gereğini göstermesi doğaldı.
Şimdi sıra, Başbakan’ın yazımın başında bahsettiğim iki cümlesinden doğru olanına geldi: "Yoksul kesime yönelik 45 ve 55 metrekarelik konutların ödemesinde taksit, aylık 100 YTL olacak". Başbakan bu cümleye, "Daha fazlasını devlet desteklemeyecektir" tümlecini eklerse, doğru yönde attığı adımını tamamlamış olacaktır.

MAKALE – TARHAN ERDEM / RADİKAL

CEVAP VER

Yorumunuzu yazınız.
Lütfen buraya adınızı yazınız